Bursa
Az Bulutlu
11.9°
Başka Gazete

Dilek İmamoğlu'ndan iddianame sonrası TRT çağrısı

2025.11.14 16:51 Son Güncellenme: 2025.11.14 16:54 - GÜNDEM

19 Mart sivil darbesinin mağdurları tarafından kurulan Aile Dayanışma Ağı, 13. buluşmasını, yaşamının 1 yıl 10 ayını Silivri'de geçirmek zorunda bırakılan seçilmiş Esenyurt Belediye Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer'in katılımıyla Saraçhane Parkı'nda gerçekleştirdi. 13. buluşmanın basın açıklamasını seçilmiş İBB Başkanı, CHP'nin ve 15,5 milyon vatandaşın cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu'nun eşi Dilek Kaya İmamoğlu okudu.

Dilek İmamoğlu'ndan iddianame sonrası TRT çağrısı

19 Mart sivil darbesinin mağdur yakınları tarafından kurulan Aile Dayanışma Ağı (ADA), 13. buluşmasını yine Saraçhane Parkı'nda gerçekleştirdi.

Kalabalık bir vatandaş topluluğunun destek verdiği buluşmaya; CHP Genel Başkan Yardımcıları Suat Özçağdaş, Gökan Zeybek, Gülşah Deniz Atalar, İBB Başkanvekili Nuri Aslan, seçilmiş İBB Başkanı, CHP'nin ve 15,5 milyon vatandaşın cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu'nun eşi Dilek Kaya İmamoğlu, annesi Hava İmamoğlu, kız kardeşi Neslihan Yakupçebioğlu, yaşamının 1 yıl 10 ayını Silivri'de geçirmek zorunda bırakılan seçilmiş Esenyurt Belediye Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer, çok sayıda milletvekili, STK temsilcileri, sanatçılar, gazeteciler ve kalabalık bir vatandaş topluluğu katıldı.

Dilek İmamoğlu'nun açıklamasının ardından, sırasıyla; Prof. Özer, "cumhurbaşkanına hakaret" suçlamasıyla tutuklanan tiyatro sanatçısı ve akademisyen Eda Saraç'ın annesi Belma Saraç ve tutuklanan gençler adına Eren Üner söz alarak, kendilerinin ve ailelerinin yaşadıkları hukuksuz süreci kamuoyu ile paylaştı.

İMAMOĞLU: "AHMET ÖZER'İN TAHLİYESİYLE UMUTLANDIK"

"Bugün burada, bir kez daha; adalete, eşitliğe, insan onuruna inancımızla, kalplerimizi birleştirerek buluştuk" diyen İmamoğlu, şunları söyledi:

"Her hafta, yılmadan, yorulmadan, her geçen gün artan bir katılımla burada olmanız, sadece bir buluşma değil, bir direnişin, bir vicdan nöbetinin ifadesi. Sizlerin kararlılığı, bu ülkenin dört bir yanında yankılanan bir sese dönüştü artık: 'Adalet istiyoruz.' Ve biz bu sözü, yalnızca sevdiklerimiz için değil, ülkemizin geleceği için söylüyoruz. Bu hafta bir nebze olsun içimize su serpen bir gelişme yaşadık. Esenyurt Belediye Başkanımız Sayın Ahmet Özer'in tahliyesiyle umutlandık. Kendisine ve değerli ailesine geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum. Ama biliyoruz ki bu mutluluk, buruk bir mutluluk. Çünkü hâlâ içeride, hukuksuzlukla, keyfilikle özgürlüğü elinden alınmış yüzlerce insan var."

"BİR EVLADIN 1 YIL 10 GÜNÜ ÇALINDI HAYATTAN"

"Bir babanın, bir evladın, bir kardeşin, bir annenin, 1 yıl 10 günü çalındı hayattan. Bu zamanı kim geri verebilir? Kim o eksilen günleri, kaçırılan bayramları, doğum günlerini geri getirebilir? İşte bu yüzden buradayız. Adaletin yokluğunda geçen her saniyenin, bir insanın kalbinden umut eksilttiğini bildiğimiz için buradayız. Bir daha kimsenin yaşamı, hukuksuzluk uğruna eksilmesin diye... Bugün sadece bireyler değil, aileler de mağdur. Anneler, babalar, kardeşler, çocuklar... Yüzlerce aile, bu ülkenin göğsüne yerleşmiş bir acının sessiz tanığı. Ve hepimiz biliyoruz: Bir ülkede adalet yara alırsa, o ülkenin ekonomisi de iyileşmez, huzuru da kalmaz. Demokrasinin, adaletin ve hukukun olmadığı bir ülkeye yatırım da gelmez. Böyle bir ortamda enflasyon da düşmez, umut da yeşermez. Artık yeter! Bu ülke, sürekli yüksek tansiyonla yaşamak zorunda değil. Bir ülke sürekli gerginlik, kutuplaşma, korku ve baskı içinde var olamaz."

"AVRUPA'DA ORTALAMA TUTUKLU YARGILAMA SÜRESİ 4 AY; BİZDE İSE İMAMOĞLU 8 AYDIR TUTUKLU!"

"237 gün... Dile kolay. Tam 237 günün sonunda bir iddianame hazırlandı. Sekiz ay boyunca yüzlerce ifade alındı, onlarca eve baskın yapıldı, boş arsalar kazıldı, tarlalar çevrildi, MASAK raporları istendi. Baskıyla, korkuyla, iftiralarla yürütülen bir süreç... Ve sonunda: 'İddianame hazır' dediler. Peki adalet hazır mı? Gerçek hazır mı? Hayır! Çünkü artık delil karartma riski kalmadı. Kaçma riski yok. Ama hâlâ tutukluluk devam ediyor. Avrupa'da ortalama tutuklu yargılama süresi 4 ay; bizde ise Ekrem İmamoğlu 8 aydır tutuklu! Üstelik üç kez halk tarafından seçilmiş bir belediye başkanı olarak! Bu artık yargılama değil, cezalandırmadır. Bu, masumiyet karinesinin yok sayılmasıdır. Bu, adaletin terazisine siyasetin gölgesinin düşmesidir. Ve biz buradan bir kez daha haykırıyoruz: Artık yeter! Adalet, geciktiği anda zaten eksilir. O yüzden diyoruz ki: Ekrem İmamoğlu ve arkadaşları artık tutuksuz yargılanmalıdır."

"GERÇEKLERİ DEĞİL, İFTİRALARI MANŞET YAPANLAR VAR"

"Ve şimdi yeni bir dönem başlıyor. İddianame açıklandı, ama aynı anda manipülasyonlar, çarpıtmalar, iftiralar da başladı. Gerçekleri eğip bükerek, sözde gazetecilik adı altında halkın aklını karıştırmaya çalışanlar var. Rakamlarla oynayanlar, üçer sıfır ekleyenler, gerçekleri değil, iftiraları manşet yapanlar... Ama biz neyi biliyoruz? Biz hakikatin er ya da geç ortaya çıkacağını biliyoruz. Adalet, yalanlardan daha güçlüdür. Gerçek, iftiranın sesini her zaman bastırır. Ve buradan açıkça söylüyorum: Madem bu kadar eminsiniz, madem 'asrın yolsuzluğu' diyorsunuz; o halde buyurun, TRT ekranlarını açın. Halkın gözünün önünde, şeffaf biçimde, her duruşmayı canlı yayınlayın. Gelin, 86 milyonun önünde yargılayın. Millet görsün kimin alnı açık, kimin sözü doğru. Bizim saklayacak hiçbir şeyimiz yok. Bizim hesabını veremeyeceğimiz hiçbir işimiz yok. Ekrem İmamoğlu ister 2 yıl, ister 2000 yılla yargılansın; bizim başımız dik, vicdanımız rahattır. Bu 4000 sayfalık belge, bir iddianame değil; bizim duruşumuzun, onurumuzun belgesidir."

"ADALET FİDANLARI BU TOPRAKLARDA BÜYÜYECEK, UMUT YENİDEN YEŞERECEK"

"Yaşadığımız bu hukuksuzluk sürecinde, sadece adalet talep etmiyoruz. Biz, bu ülkenin geleceğine dair umutları da yeşertmeye devam ediyoruz. Bu hafta hep birlikte, hukuksuz biçimde özgürlüklerinden mahrum bırakılanlar ve adalet mücadelesi verenler adına Beylikdüzü'nde umut fidanlarımızı toprağa diktik. Her biri bir çocuğun gülüşü, bir annenin duası, bir babanın sabrı gibi kök salacak toprağa. Bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine yaşamak için... Bu topraklarda Cumhuriyetin kökü sağlamdır. Demokrasinin kökü sağlamdır. Ve biz o köklerden yeniden filizleneceğiz. Kimse şüphe etmesin: Adalet fidanları bu topraklarda büyüyecek, umut yeniden yeşerecek. Çünkü biz birlikteyiz, birlikteyken güçlüyüz. Ve biz bu haklı mücadelemizi sevgiyle, inançla, sabırla kazanacağız."

"VE SONUNDA ADALET KAZANACAK..."

"Sözlerimi bitirirken, Gürcistan'da düşen askeri uçağımızda hayatını kaybeden 20 kahraman askerimize Allah'tan rahmet diliyorum. Ayrıca Hırvatistan'da düşen Orman Genel Müdürlüğü'ne ait yangın söndürme uçağında şehit olan pilotumuza da Allah'tan rahmet diliyorum. Ailelerine sabır, milletimize başsağlığı diliyorum. Onların aziz hatırası önünde saygıyla eğiliyorum. Değerli yol arkadaşlarım; bugün bir kez daha gördük ki adalet, yalnız mahkeme salonlarında aranmaz. Adalet, insanların kalbinde filizlenir. Ve biz o filizin büyümesine izin vermeye kararlıyız. Haftaya yine burada, aynı inançla, aynı dayanışmayla buluşmak dileğiyle... Hepinize sevgilerimi, şükranlarımı sunuyorum. Birlikte güçlüyüz. Birlikte başaracağız. Ve sonunda adalet kazanacak..."

PROF. ÖZER: "DIŞARIYA ÇIKTIĞIM İÇİN ÇOK SEVİNEMEDİM"

İmamoğlu'nun ardından mikrofonu alan Prof. Özer de 375 gün sonra, kendisiyle aynı kaderi paylaşan yol arkadaşlarının aileleriyle bir araya geldi. "Öncelikle bütün tutuklu ailelerin şahsında hepinizi sevgiyle, saygıyla kucaklıyorum" diyen Prof. Özer, konuşmasında şu ifadeleri kullandı:

"Sayın Dilek İmamoğlu'nun şahsında bütün tutuklu ailelerini, Sayın Suat Özçağdaş'ın şahsında bütün örgütümüzü, Sayın Nuri Aslan'ın şahsında bütün yerel yönetimlerimizi sevgiyle, başarıyla kucaklıyorum. Sizinle birlikte olmaktan son derece sevinçliyim, ama aynı zamanda çok hüzünlüyüm. Aynı zamanda bütün arkadaşlarımı, yoldaşlarımı içeride bıraktığım için çok da üzgünüm. Dışarıya çıktığım için çok sevinemedim. Değerli dostlar; benim üç tane ailem var. Birinci ailem; hepinizin ailelerinde olduğu gibi kan bağının olduğu aile. İkinci ailem; gönül bağımın olduğu aile. Yani sizlersiniz ikinci ailem. İkinci aile, içerideki insanlar için en önemli ailedir. Üçüncü aile de bizi topyekûn saracak olan halkımızdır, ülkemizdir. Kıymetli kardeşlerim; özgürlük, hava gibidir. Olduğu zaman insan farkına varmaz. Ama insan havasız iki dakika kaldığında havanın ne kadar kıymetli olduğunun farkına varır. Özgürlük de öyledir. Özgürken özgürlüğün farkında olmazsınız. Ama özgürlüğünüz elinizden alındığında, o zaman özgürlüğün ne kadar kıymetli bir şey olduğunu anlarsınız."

"ÇIKARKEN KALBİMİN YARISINI SİLİVRİ'DE BIRAKTIM"

"Benim de 375 gün özgürlüğüm elimden alındı. Lakin bilmelisiniz ki iki şeyden tasarruf edilemez. Biri özgürlüktür, biri de sağlık. Özgürlükten tasarruf esareti getirir. Sağlıktan tasarruf ise ölümü getirir. Dolayısıyla özgürlük, yarı ölüm demektir. O halde biz, bütün hayatımız boyunca özgürlük için, adalet için, eşitlik için mücadele edeceğiz. Bugün içeride bulunan arkadaşlarımız, dostlarımız bu mücadeleyi veriyorlar bizim için. O nedenle söylemek isterim ki; ben, bugün 375 günden sonra özgürlüğüme kavuştum, aranızdayım, ama gerçekten sevinemedim. Çünkü kızım, bana gelip içeride tahliye olduğumu söyleyince, hüngür hüngür ağladı sevinçten. Ben de 'Niye ağlıyorsun' dedim. O ağlamaya devam etti. Fakat bu sefer o döndü bana dedi ki 'Babacığım sen niye sevinmiyorsun?' Ben de dedim ki 'Kızım bak; sağına bak, soluna bak. Ekrem Başkan en baştaydı. 'Benim bu dostlarım, bu yol arkadaşlarım içerideyken ben nasıl sevinebilirim?' Onun üzerine hemen beni bıraktı. Ekrem Başkan'ın yanına gitti. Onunla kucaklaştı. Sonra ben çıktım geldim. Ama çıkarken kalbimin yarısını Silivri'de bıraktım. Diğer yarısıyla size selam getirdim. Ekrem Başkan'ın selamını getirdim. Diğer 27 tane belediye başkanımızın selamlarını getirdim."

"İÇERİDE YATAN İNSANLAR İÇİN, DIŞARIDAKİ AİLELERİN SAĞLIĞI, DİRAYETİ VE DURUŞU ÇOK ÇOK ÖNEMLİ"

"İçerideki insanlar için aile çok önemli. Kendimden biliyorum. 'Acaba aileme bir şey olacak mı' diye yüreğim pır pır ediyordu. İçerideki herkes için de öyledir. Kendilerinden ziyade, sizleri düşünüyorlar. Biliyorum siz de onları düşünüyorsunuz. Ama emin olun, siz burada dirayetli olduğunuzda, sağlıklı olduğunuzda, dimdik ayakta kaldığınızda, onlar içeride daha da dik duruyorlar, daha da motive oluyorlar, daha da mücadele ediyorlar. Şunu bilmenizi istiyorum: İçeride yatan insanlar için, dışarıdaki ailelerin sağlığı, dirayeti ve duruşu çok çok önemli. Siz siz olun, içerideki insanları düşünürken, başta kendinizi düşünün. Siz iyi olun, siz dirayetli olun, siz dik durun; onlar dimdik orada duracaklar. Çünkü onlar orada neden bulunduklarının farkındadırlar? Çünkü onlar orada suçsuz yere yattıklarının farkındadırlar. Çünkü onlar bir gün alınları ak, başları dik dışarıya çıkacaklarını biliyorlar. Çünkü tarihten biliyoruz. Tarihte haklılar hep kazanmıştır. Biz de kazanacağız. O nedenle aile önemlidir."

"KARANLIKLAR, KORKAKLARIN SIĞINAĞIDIR"

"Bir diğer nokta da şu: Biz içerideyken, ilk ay ailem ziyaretime geldi. Küçük bir torunum var, 6 yaşında, adı Sohrap. Bana baktı, baktı, baktı. Birden kalktı geldi, kucağıma, sarıldı. 'Dedeciğim' dedi, 'Senin burada işin bitmedi mi? Artık eve gel, seni çok özledim,' dedi. O hapishanenin benim iş yerim olduğunu biliyor. Bir düşünebiliyor musunuz? Torunum oldu, onu saramadım, sevemedim. Ama onların varlığı, benim içeride daha motive, daha dirayetli, daha dik durmanı sağladı. Zira aslında karanlıklar, korkakların sığınağıdır. Ama unutmayın; ömrü, cesurlar ışığı yakana kadardır. Cesurlar bir gün mutlaka ışığı yakacaklardır. Bir barış sürecinin içinden geçiyoruz. Hepimiz barıştan yanayız. Hepimiz barışı, demokrasiyi istiyoruz. Anayasamız, 'Türkiye Cumhuriyeti laik, demokratik, sosyal bir hukuk devletidir' diyor. Hepimiz bunun ihya olmasını istiyoruz. Ama şimdi soruyorum: Toplumun yarısını dışlayarak barışı nasıl getireceğiz? Cumhuriyet Halk Partisi, ana muhalefet partisi, toplumun üçte birinin şu anda oyunu temsil ediyor. Giderekten de yükseliyor. Onlara operasyon yaparak nasıl yapacağız barışı? Ve Sayın İmamoğlu şimdi içeride, Büyükşehir Belediye Başkanı... Başkanlarımız içerideyken barışı nasıl sağlayacağız? Buradan bir çağrı yapıyorum. Artık bu gerginlik, bu kutuplaşma sona ersin, başkanlarımız dışarı çıksın, tutuksuz yargılansın. Biz umutluyuz."

"AKILLA DAVRANMALIYIZ, SABIRLI VE DİRAYETLİ OLMALIYIZ"

"Konfüçyüs diyor ki; 'Bir insan parasını kaybederse, bir şeyini kaybeder. Bir insan onurunu kaybederse, çok şeyini kaybeder. Ama bir insan umudunu kaybederse, her şeyini kaybetmiş olur.' Umut daima diri olmalı, umut daima büyümeli, umut daima hep önümüzde, yüksekte olmalıdır. Bizim üç tane temel şiarımız olmalı: Akılla davranmalıyız, sabırlı olmalıyız ve dirayetli olmalıyız. Bu üç tane unsurla hareket ettiğimiz takdirde, gün gelecek, bütün dostlarımızla, belediye başkanlarımızla, belediye bürokratlarımızla, siyasilerle özgür günlerde buluşacağız. Unutmayın; karanlık koyulaşıyorsa, şafak yakın demektir. Biz, özgürlüğün şafağında mutlaka buluşacağız. Ben bu duygularla hepinizi sevgiyle, saygıyla, içten selamlıyorum. Ve siz cesur yüreklere, sevgili Dilek İmamoğlu başta olmak üzere, sevgili Ekrem Başkanımızın annesi Hava anamız başta olmak üzere, hepinize en derin hürmetlerimi sunuyorum. Siz sağ oldukça, var oldukça; biz, azimle, güçlü bir biçimde mücadelemize devam edeceğiz."

AKADEMİSYEN EDA SARAÇ'IN ANNESİ BELMA SARAÇ: "YARDIM RİCA ETTİĞİ BİR KADIN POLİS TERS KELEPÇE TAKTI"

Prof. Özer'in arından sözü, 25 Ekim'de tutuklanan tiyatro sanatçısı ve akademisyen Eda Saraç'ın annesi Belma Saraç aldı. Yaşadıklarının sadece kendilerine değil, adalete inanan herkese ait bir ortak acı olduğunu vurgulayan anne Saraç, yaşananları şu sözlerle aktardı:

"Eda, Down sendromlu İngiliz oyuncuların oyununu izlemek için biletini aylar önceden almış, heyecanla yola çıkmıştı. Sahneye giden yollar kapalı olunca, yardım rica ettiği bir kadın polisten ret cevabı aldı. Oyunu kaçırmamak için alternatif bir giriş arayışına yöneldi. Tesisten çıktığı sırada, biraz önce ricada bulunduğu kadın polis, kızımın üzerine atlayarak başını demirlere yaslayıp ağzını kapattı, nefessiz bıraktı. Ellerini ters kelepçe yapıp, dizlerini tekmeleyerek orantısız bir şiddet uyguladı. Eda'nın bu muameleyi görmesinin sebebi sadece düşüncelerini ifade etmesiydi."

"BU BİR ADLİ VAKA DEĞİL, VİCDAN SINAVIDIR"

Anne Saraç, kızının yaşadıklarının sadece yasal bir sorun olmadığının altını çizerek süreci bir "vicdan sınavı" olarak nitelendirdi. "Bu sınavda kim susarsa adaletsizliği, kim konuşursa ses çıkarırsa o kadar ışık yayılacak karanlığa" sözleriyle, herkesi bu sınava dahil olmaya çağırdı. Anne Saraç, Anayasa'nın "işkence ve eziyet yasağı", "düşünce ve kanaat hürriyeti" ve "toplantı yürüyüş hakkı" gibi temel maddelerine atıfta bulunarak, sıradan vatandaşlar olarak tek istediklerinin bu haklara riayet edilmesi olduğunu vurgulayarak, "Bizler tiyatroya giderken bir bariyeri eleştirmenin karşılığında orantısız bir şiddet görmek istemiyoruz" ifadelerini kullandı.

ÖĞRENCİ EREN ÜNER: "POLİSLER, SOSYAL MEDYADA İŞKENCE GÖRÜNTÜLERİ PAYLAŞILDI"

Buluşmada son sözü alan İstanbul Üniversitesi öğrencisi Eren Üner ise 24 Mart'ta Saraçhane'deki eylemlerde yaşadıklarını ve sonrasında maruz kaldığı muameleyi anlattı. Üner, polis şiddetine dair tanıklığını, "Sosyal medyada, çevik kuvvet polislerinin göstericilere yönelik kötü muamelelerinin fotoğraf ve videolarını, üzerine küfürlü yazılar ve hashtag'ler ekleyerek paylaştıklarını gördüm" sözleriyle aktardı. Üner, bu paylaşımlara suç teşkil etmeyen bir şekilde tepki gösterdiğini belirtti. Tepkisinin ardından başına gelenleri anlatan Üner, "24 Mart gecesi, eli silahlı polisler evimin kapısına dayandı. Adi bir teröristmişim gibi yere yatırıldım. Hiçbir direniş göstermememe ve telefonumu teslim etmeme rağmen ters kelepçeyle gözaltına alındım. Araçta akla hayale gelmeyecek küfürler, hakaretler işittim" dedi.

"SORUMLULAR KORUNUYOR, MAĞDURLAR CEZALANDIRILIYOR"

15 günlük gözaltı ve tutukluluk sürecinin ardından tahliye olduğunu söyleyen Üner, yaşadığı işkenceyi belgelemek için hastaneye gittiğinde karşılaştığı tabloyu, "Aynı gün için iki farklı darp raporu vardı. İlkinde darp izleri tespit edilmişti, 4 saat sonra düzenlenen ikincisinde ise bu izler 'yok' oluvermişti" cümleleriyle paylaştı.Polisler hakkındaki soruşturmaların ilerlemediğini, aksine kendisi hakkında yeni soruşturmalar açıldığını ifade eden Eren Üner, "Ben buradan sormak istiyorum: Devletimiz kimi koruyor? Görevini suistimal eden ve suç işleyen kamu görevlilerini mi? Saatlerce işkence gören, ülkesi için canını verecek olan gençleri mi?" sorularıyla konuşmasını noktaladı.

Kaynak: Cumhuriyet