Geçen 13 Ağustos'ta...

Tam da Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu AK Parti'ye katılmadan bir gün önce, Bursa'nın kamucu Milletvekili Kayıhan Pala sosyal medyada çarpıcı bir paylaşım yapmıştı.

Siyasetin çok yönlü şekilde ne kadar kirlendiğini farklı örneklerle gözlemlemeye devam ettiğimiz günlerden geçiyoruz malum.

Bu bağlamda Pala'nın paylaşımını tarihe bir de bu köşede not düşmek adına aynen aktarmak istiyorum:

"Belediye başkanlarının 'kent rantı' kullanımı, kişisel zenginleşme kaynağı olmasının yanı sıra çok yönlü olarak siyaseti etkileyen ve hatta bazen büyük ölçüde belirleyen bir boyuta ulaşmış durumda.

Bir yandan belediye başkanına kirli ve büyük bir finansman sağlarken, diğer yandan da bu finansman sayesinde etik dışı yollarla (geleneksel medyanın ve gazeteci görüntüsünde tetikçilerin satın alınması ve troller de içinde olmak üzere) siyasal güç oluşturuyor.

Siyaseti bu kirlilikten ivedi olarak uzaklaştırmak gerekiyor.

Siyasi etik yasası ve siyasetin finansmanını saydamlaştırmak etkili ilk adımlar olabilir."

Pala'nın tespitlerine katılmamak mümkün değil açıkçası.

Şüphesiz ki kolay değil, sözde değil özde sosyal demokratların verdiği mücadele.

O kirlilik kadar, söz konusu kirlilikten beslenen pek çok saldırıyı, tehdidi göğüslemeniz; sayısız iftira ve karalama kampanyasıyla da mücadele etmeniz gerekiyor.

Ancak bu kirlilikten hem Bursa'nın hem de ülkenin arınabilmesi için birilerinin de sorumluluk üstlenmesi şart değil mi?

Ülke ve toplumun geleceği için geçmişte çok sayıda isim sayısız bedel ödemedi mi?

Evet...

Paranın bir gücü, saltanatı var...

Unutmamak gerekir ki bu şehrin ve ülkenin kamunun hakkını sonuna kadar savunan siyasileri, akademik oda, sivil toplum kuruluşu temsilcileri ve vicdanlı insanları da var.

Evet...

Bugün sayıları az olabilir...

Yalnız konuya siyaset özelinde bakarsak CHP'nin Nilüfer'deki son ilçe kongresinde örgütün temiz siyaset anlayışına verdiği büyük desteği de unutmamak gerekir.

Zor olabilir, ancak imkansız değildir!

Bugün, dünden daha güçlü bir şekilde temiz siyaseti savunmak gerekir.

Türkiye'nin onurlu geçmişinde sürgünlere, hapislere, işkencelere direnen, katledilen, kamunun hakkını savunduğu için yalnızlaştırılan çok sayıda devrimci, sosyalist, aktivist, demokrat insan var.

Eğer hâlâ 'sözde' değil 'özde' bir vicdan varsa...

Bugün tam da şimdi konuşma, direnme ve temiz siyaseti yeniden inşa etme zamanı değil mi?

Bu tutumun her şeyden önce temel bir insani sorumluluğun gereği olduğu idrak edilmeli.

Yazıyı sonlandırmadan önce Atış Yapı'dan da söz edelim:

Turgay Erdem operasyonunun yankıları sürerken Bursa'da çok sayıda bazısı tartışmalı inşaat projesine imza atan Atış Yapı'ya da sabah saatlerinde operasyon yapıldı.

Konkordato sürecindeki firmanın sahipleri Hüsamettin Atış, Ahmet Atış ve Metin Atış'ın gözaltına alındığı öğrenildi.

Dosya şu an için gizli olduğundan ayrıntılar net değil ancak operasyonun Atış Yapı'nın Nilüfer'deki Babylon ve CarrefourSA Bursa AVM'deki projeleriyle ilgili olduğu öne sürülüyor.

Bu köşede defalarca yazmadık mı?

Sözde değil özde sosyal demokrat az sayıdaki isim, namuslu birkaç siyasi ve bu ülkenin vicdanı olan Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) örgütlülüğü, en başta da Mimarlar Odası Bursa Şubesi dışında herkes Bursa'da olan biteni seyretti ne yazık ki...

Şimdi konuşmak kolay tabii ki!

Takip etmeye devam edeceğiz Nilüfer'deki süreci...