Bursa
Çok Bulutlu
19.1°
Başka Gazete

Tutukluların gözünden 'kuyu tipi' hapishaneler: Açlık grevleri sürüyor, tepkiler artıyor

2025.10.15 14:25 Son Güncellenme: 2025.10.15 14:29 - GÜNDEM

Sosyolog Mustafa Eren, kamuoyunda "kuyu tipi" olarak bilinen S ve Y tipi yüksek güvenlikli cezaevlerinin aynı zamanda toplumsal muhalefete karşı gözdağı işlevi de gördüğünü söyledi. İstanbul Barosu İnsan Hakları Merkezi Yürütme Kurulu Üyesi avukat Yağmur Kavak ise, "Bu hapishanelerin acilen kapatılması, kapatılamıyorsa da burada bulunan mahpusların S tipi gibi yüksek güvenlikli olmayan başka hapishanelere sevk edilmelerini talep ediyoruz" dedi. Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Üyesi avukat Seda Şaraldı da açlık grevi ve ölüm orucunda bulunanların taleplerinin sadece cezalarının daha normal koşulları olan bir hapishanede geçirmek olduğunu belirtti.

Tutukluların gözünden 'kuyu tipi' hapishaneler: Açlık grevleri sürüyor, tepkiler artıyor

Kamuoyunda "kuyu tipi" olarak bilinen S, Y ve yüksek güvenlikli cezaevlerinde tutuklular ölüm orucu ve açlık grevlerine devam ediyor.

Bunlardan bir kısmı açlık grevlerini "ölüm orucuna" çevirdi. Serkan Onur Yılmaz 339, Ayberk Demirdöğen 219, Fikret Akar 201, Ümit Çobanoğlu 139, Berkin Berberoğlu 125, Fırat Kaya 81, Gürkan Türkoğlu ve Tahsin Sağaltıcı 79, Ali Dilmen 67i, Hüseyin Özen 58, İnan Gök 50, Cemil Kurt ise 21 gündür eylemlerini sürdürüyor.

"BETON KUTU, TAŞTAN MEZAR" BENZETMESİ

"Kuyu tipi" cezaevlerindeki tutuklular, günün 23 saatini havalandırmasız hücrelerde geçirirken pencereler ise metal levhayla kapalı. Bu hapishanelerde bulunan tutuklular, gönderdikleri mektuplarda Y tipi hapishanelerin "insanlık dışı" olduğunu ifade ediyor. Diğer cezaevlerindekinin aksine havalandırmaların hücrelerde değil, sadece koridorların sonunda bir tane bulunması nedeniyle büyük fiziksel sorunlar yaşadıklarını anlatan tutuklular, "tüm günlerini 5-6 adımlık bir hücrenin içinde geçirmek zorunda kaldıklarını" ifade ediyor ve koşullar için "beton kutu, taştan mezar" benzetmesi yapıyor.

Gönderilen mektupta şunlar kaydedildi:

"Bu hapishanelerde hava akışı bile sorunlu. Hücrenin açık havaya açılan tek gözü bu pencereler ve onlar da tel örgülerle neredeyse kapalı halde. Yağmur yağdığında elinizi çıkarıp ona dokunma imkanınız bile yok bu tel örgülerden dolayı. Gökyüzüne bakmak isterseniz göreceğiniz şey tellerin arasından görülen nokta büyüklüğünde bir mavilik."

"23 SAAT BOYUNCA AYNI HÜCRENİN İÇİNDE KAPALI KALMAK ZORUNDA KALIYORLAR"

Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Üyesi avukat Seda Şaraldı, açlık grevi yapan mahkumların temel ve ortak taleplerinin kuyu tipi olmayan başka cezaevlerine sevk olduğunu belirterek, "Şu anda onlar o koşullarda, işkence koşullarında kalmayı kabul etmedikleri için açlık grevini ve ölüm orucunu sürdürüyorlar. Hiç birinin 'Bizi tahliye edin, bırakın' talepleri yok. Yalnızca bu hapishane yerine başka bir hapishanede tutulmak istiyorlar. Bir an evvel yaşamsal risk meydana geldiği için taleplerin karşılanması gerekiyor" dedi.

Tutuklu ve hükümlülerin Y tipi yüksek güvenlikli cezaevlerindeki koşullarına da değinen Şaraldı şunları söyledi:

"Diğer hapishanelerde tutsakların tutuldukları hücrelerin sabah sayımında havalandırma kapısı açılıyor ve gün boyunca tutsakların güneşten faydalanabildiği, hava alabildiği, çamaşırlarını kurutabildiği, başkaca faaliyetlerini yapabildiği bir alana sahip oluyorlar. Akşam sayımında da bu havalandırma kapısı kapatılıyor. Bugün Türkiye'deki tüm cezaevlerinde bu uygulama böyle. Ancak kuyu tipi hapishanelerde hücrenin önünde havalandırma alanı bulunmadığı için tutsaklar 23 saat boyunca aynı hücrenin içinde kapalı kalmak zorunda kalıyorlar. Günün bir saatini veya bir buçuk saatini ayrıca 'havalandırma alanı' denilen bir alana götürüyorlar gardiyanlar. Ama burası da yine betondan bir alan zaten. Kışın çok soğuk yazın çok sıcak olma durumuyla karşılaşıyorlar bu sefer de. Örneğin bir saatlik süre içerisinde su içmek için hücreye dönmek isterlerse, lavaboya gitmek için tekrar hücreye giderlerse tekrar havalandırmaya çıkarılmıyorlar. Dolayısıyla tutsağın sürekli olarak, 24 saat kapalı bir fanusta tutulduğu bir modelden bahsediyoruz ve bu model bizim infaz kanunumuza aykırı bir model. Çünkü infaz kanunun kendisi diyor ki 'Tutuklunun bulunduğu koşullar, hapishanenin koşulları bulunduğu yerin iklim şartlarına, coğrafi özelliklerine göre düzenlenir.'

"İKİNCİ BİR CEZA KAPSAMINDA KULLANILMAMALIDIR"

Yani hapishanede olmanın kendisi dışında hapsedilme koşulları ikinci bir eziyet, ikinci bir ceza kapsamında kullanılmamalıdır. Yüksek mahkeme kararları da zaten, 'Bu işkence yasağının ihlalidir' diyor. Ancak kuyu tipi hapishaneler sürekli olarak hücre hapsinde tutuldukları yerler tutsakların."

Şaraldı, infaz kanunu uyarınca tutuklu veya hükümlünün havalandırma saatinin ancak "disiplin cezası verilmesi" halinde 1 saate düşürülebileceğini anlattı. Ama bu "hücre hapsinin" uygulanması için de doktorun tutuklunun uzun süre kapalı ve dar alanda tutulmasına yönelik "hücrede kalabileceğine" ilişkin rapor vermesi gerektiğini ifade eden Şaraldı, "Yine kanuna göre üst üste aralıksız bir biçimde 20 gün kişi o şekilde tutulabiliyor. Ancak hücre cezasının koşulları kuyu tipi hapishanelerde her gün için yaratılmış durumda ve hücre cezası örneğin bir yargısal denetime tabiyken, uygulanabilmesi için bir hekim raporu gerekirken, kuyu tipi hapishanelerde kalan tutsaklar için bunların hiçbiri olmadan her gününü böyle geçirmesi bekleniyor" diye konuştu.

"BU ÇOK AĞIR BİR İZOLASYON"

Hakkında henüz dava açılmamış kişilerin de kuyu tipi hapishanelere götürülebildiğini ifade eden Şaraldı, şöyle devam etti:

"Veya çok uzun süreli bir hüküm olabilir tutsağın önünde, 10 yıl boyunca 23 saatini bir hücrede geçirmek zorunda kalmak çok ciddi fiziksel ve psikolojik hasarlar bırakabilecek bir uygulama. Öncelikle bu çok ağır bir izolasyon. Örneğin tutsaklar kendilerini 'burası bir akvaryum, fanus' şeklinde tarif ediyorlar. Temiz hava alma koşulunun hiç olmadığı bir hücre. Yani 24 saat boyunca kapısı kapalı, tek bir pencere var, o pencere de hapishane içindeki duvara, duvar boşluğuna bakıyor ve o pencerenin önünde de hem demir parmaklık var hem de diğer hapishanelerden farklı olarak da ikinci bir metal levha var. Metal levhanın üzerinde de serçe parmağın geçemeyeceği küçük delikler var. Yani hava akışının sağlanması neredeyse imkansız.

"BOYUTLARI 5 YADA 6 ADIM OLARAK TARİF EDİLİYOR"

Boyutları 5 yada 6 adım olarak tarif ediliyor. Zaten hapishane idaresi tarafından tutukluya sağlanan bazı araçlar var; bu yatak, mutfak tezgahına benzeyen bir alan, metal bir kıyafet dolabı, plastik masa ve sandalye. Bunlar yerleştirildikten sonra zaten çok ince bir koridor kalıyor tutuklunun yürüyebileceği. Eğer radyo ya da televizyon almak isterse bunları kendi bütçesiyle alabiliyor. Parası yoksa bunlara erişim imkanı yok. Gazete ve mektup da paranız varsa yararlanabileceğiniz iletişim imkanları. Bunların yanında bu hapishanelerde farklı olarak hücre kapılarının elektronik bir aksamla açılıp kapanmasıyla karşı karşıyayız. Bu elektronik aksamı kontrol eden mekanizma hapishanede ayrı bir birim, kontrol paneli birimi var. Oradan bir görevli butona basıyor, kapı öyle açılıyor. Yani bir gardiyanın gelip kapıyı açması gibi bir durum söz konusu değil. Bu elektronik aksamda bir arıza gelirse bu arıza giderilmeden yine kapının açılması söz konusu değil. Örneğin tutsakların kendi hayatları için şöyle endişeleri var; olaki bir kalp krizi geçirildi ya da benzeri bir acil durum yaşandı, bu kapı arızalanırsa acil sağlık hizmetine ulaşma imkanı yok. Öncelikle bu arızanın giderilmesi lazım ki kalp krizi mi geçiriliyor, başka bir şey oluyor öyle ilgilenebilsin tutukluyla.

"ÜÇ KİŞİLİK HÜCRELER KAMERAYLA İZLENİYOR"

Hücrelerin bir kişilik veya üç kişilik şeklinde dizayn edildiğini belirten Şaraldı, şunları kaydetti:

"Üç kişilik hücreler zaten kamerayla izleniyor sürekli olarak. Tek kişilik hücrede kalanlara da sohbet hakkı çoğunlukla uygulanmıyor. Ancak sohbet veya spor hakkına çıkabilirlerse yalnızca aynı koridorda tutulan kişilerle bu haklarını kullanabiliyorlar. Aynı koridorda da altı ya da beş hücre bulunduruluyor, bu da en iyi koşullarda bu insanlar en fazla kendinden fazla 5 kişiyi görebilir demek. Soruşturma tutukluları, çok kısa hükümleri bulunanlar, davası açılan ve burada kalan tutuklular var. Hemen her türlü suç grubundan ve hemen her durumdaki tutuklu bu hapishanelerde kalıyor. Yani özel bir suç grubuna ya da özel bir hukuki statüye ayrılmış hapishaneler değiller."

"BU HAPİSHANELERDE DEĞİL, BAŞKA HAPİSHANELERDE TUTULMAK İSTİYORLAR"

Mahkumların talepleri hakkında konuşan Şaraldı, "Serkan Onur Yılmaz'ın talepleri gerçekleştirilemeyecek ya da kabul edilemeyecek talepler değil. Bu insanlar zaten çok uzun yıllardır hapishanelerde kalan insanlar. Talepleri tahliye edilmek ya da cezalarının kaldırılması değil. Talepleri sadece bu mevcut cezalarının işkence koşulları olan bir hapishanede değil, daha normal koşulları olan bir hapishanede geçirmek. Çünkü kuyu tipi cezaevlerinin koşulları gerçekten işkence yasağıyla, insan onuruyla bağdaşmıyor. Bu hapishanelerde değil, başka hapishanelerde tutulmak istiyorlar ve çok insani bir talep olarak değerlendiriyorum ben de" diye konuştu.

Son zamanlarda bu hapishanelerde kalan çocukları için eylem yapan ailelere yönelik gözaltılara da değinen Şaraldı, şunları söyledi:

"Hapishanede açlık grevinde ya da ölüm orucunda bulunan kişinin kendini anlatabileceği imkan, alan çok sınırlı ve dar. Bu yüzden dışarıdaki bu insanların aileleri evlatları hayatta kalsın diye bu sesi duyurmaya, bu taleplerin yerine getirilmesini sağlamaya çalışıyorlar. Çok basit şekilde bunu yapmak dahi bugün ülkemizde gözaltına sebep oluyor. Çok basit bir ifade özgürlüğü eyleminde bulunmak dahi engellenmeye çalışılıyor, gözaltıyla karşılaşıyorsunuz. Bunun daha çok söylenmesi gerekiyor. Yani 'kuyu tipi hapishaneleri kapatılsın' talebinin çok daha yüksek sesle dillendirilmesi gerekiyor. Ne kadar çok söylersek aslında belki de o kadar hızlı talepler yerine getirilecek."

AVUKAT KAVAK: "KUYU TİPİ HAPİSHANELERDEN F TİPİ HAPİSHANELERE SEVK İÇİN ÖLÜM ORUCUNDALAR"

İstanbul Barosu İnsan Hakları Merkezi Yürütme Kurulu Üyesi avukat Yağmur Kavak da "kuyu tipi" hapishanelere ilişkin şu açıklamayı yaptı:

"Bu hapishanelerin şartları o kadar kötü ki 2000'lerin başında kitlesel olarak kapatılması için açlık grevleri yapılan F tipi hapishanelere gönderilmek talebiyle açlık grevi yapıyorlar. Serkan Onur Yılmaz, kendi arkadaşlarının kuyu tipi hapishanelerden F tipi hapishanelere sevk edilmesi için ölüm orucunda. Anayasa ve İnsan Hakları Sözleşmesi'nin insanlık onurunu koruyan 17'nci maddesinin sağladıkları güvencelerden yararlanmak için açlık grevi ve ölüm orucu yapıyorlar. Çünkü sadece havalandırma ve mimari yapıdan bahsettik ama hapishanelere mektupların çok geç gittiğinin, çok geç çıkış yaptığını, kitap alma sınırının çok az olduğunu, yemeklerin kötü olduğunu söylüyor mahkumlar bize. Bu yönüyle sadece fiziki ve mimari yapıdan ziyade genel olarak gündelik hayata ilişkin bir kısım ihlaller ve ihlaller zinciri var. Bu yönüyle de bu hak ihlallerinin sona erdirilmesi, tutsaklığın ve mahkumiyetin insanlık onuruna uygun bir şekilde yaşanması ve infaz edilebilmesi için bu kişiler açlık grevi ve ölüm orucunda.

"HAPİSHANEDE KİMİN OLMASI GEREKTİĞİNE İLİŞKİN HERHANGİ BİR ÖLÇÜT YOK"

Birkaç adım attıktan sonra hücrenin bittiğini, havalandırmanın bittiğini; bütün dizi ve filmlerde belki hapishane ile özdeşleşmiş o volta atmanın kendisinin bile yapılamadığı durumdan bahsediyoruz. 'Bizi insan yerine koysunlar' diyorlar. Özellikle siyasi tutsaklara yönelik bir müdahale ve baskı aracı olarak gözlemledik bu süreçte. Çünkü çok fazla siyasi suçtan tutuklanan kişilerin bu tip hapishanelere götürüldüğünü gördük. Son dönemde de zaten İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) dosyasından tutuklu kişiler, meslektaşımız avukat Mehmet Pehlivan da yüksek güvenlikli cezaevinde. LeMan dergisine ilişkin yapılan gözaltılar sonucu buranın emekçileri de Çorlu Yüksek Güvenlikli Cezaevi'ne gönderildiler. Hapishanede kimin olması gerektiğine ilişkin herhangi bir ölçüt yok."

"İNSANIN GÜNEŞLE VE DİĞER TUTUKLULARLA İRTİBATI ENGELLENMİŞ DURUMDA"

Kavak, kendilerine bu hapishanelerle ilgili şikayette bulunanların neredeyse tamamının siyasi tutuklular olduğunu bildirerek, "İnsanın güneşle ve diğer tutuklularla irtibatı engellenmiş durumda. Burada tutulan kişiler bırakın sağ veya soldaki hücreden birini, gardiyan dahi görmüyorlar elektronik kapılar nedeniyle. O yüzden insan görmek, sohbet etmek ve iletişim kurmak açısından tecrit ve izolasyon durumu var. O hapishanenin kendisinin varlığı pek çok insan hakları ihlaline yol açıyor. Bu yönüyle de bu hapishanelerin kapatılması gerekiyor" dedi.

Bu tür hapishanelerin "sessiz sedasız inşa edildiğini" söyleyen Kavak, sözlerini şöyle tamamladı:

"Özel olarak bu tip hapishanenin kendisini çok fazla görmedik araştırmalarımız sonucunda. Anayasa Mahkemesi ve İnsan Hakları Mahkemesi kararları der ki 'Tutuklu ve hükümlü kişilerin yalnızca kişi özgürlüğü hakkı ellerinden alınmıştır. Yani biz bu insanları sadece fiziksel olarak tutuyoruz. Onun dışındaki bütün temel hak ve hürriyetlerinden yararlanmaya devam ederler.' İnsanların sahip oldukları bütün hakları mahkumlar teknik olarak hapishanede kullanabilmelidir ama dünya örneklerinde de Türkiye'de de kişinin özgürlüğünün elinden alınmış olması, bütün haklara müdahale edebilme ve onlara çoğunlukla saldırabilme boyutuna varıyor. İstanbul Barosu İnsan Hakları Merkezi olarak bu tip hapishanelerin insanlık onuruna aykırı olduğunu düşünüyoruz. Bu hapishanelerin acilen kapatılması, kapatılamıyorsa da burada bulunan mahpusların S tipi gibi yüksek güvenlikli olmayan başka hapishanelere sevk edilmelerini talep ediyoruz."

"BURADA AMAÇ MAHPUSLARI KÜÇÜK GRUPLARA AYIRARAK TOPLUMSAL İLİŞKİLERDEN KOPARMAK"

Türkiye Hapishane Çalışmaları Merkezi ve Hapishane Çalışmaları Kütüphanesi Kurucusu sosyolog Mustafa Eren de şunları söyledi:

"Y tipi ya da aynı dönemde inşa edilen S tipi ve yüksek güvenlikli hapishaneler, devletin 1980'ler sonrası girdiği, 1990'lı yıllarda 3 defa açmaya çalıştığı 'Eskişehir Tabutluğu' ile açık ettiği ve 2000'de F tipi hapishanelerle yaşama geçirdiği yeni yönelimin bir başka aşamasıdır. Burada amaç mahpusları daha da küçük gruplara ayırarak toplumsal ilişkilerden koparmak ve 'makbul vatandaşlar' yaratmaktır. Giderek ağırlaştırılan izolasyon sadece bunun aracıdır. Bu mimariler yoluyla ağırlaşan tecrit kurumsallaştırılıyor ve mahpusların psikolojik ve fiziksel sağlığı üzerinde yıkıcı sonuçlar amaçlanıyor. Bu hapishaneler aynı zamanda toplumsal muhalefete karşı gözdağı işlevi de görüyor. AKP iktidarı bu hapishaneleri inşa ederken F tipi hapishanelerin açılış sürecinde olduğu gibi, öncesinde bir meşrulaştırma çabasına dahi girmemiştir. Bunun da ana akım medyanın tamamen kendi basın bültenlerine çevrilmiş olması, toplumsal muhalefetin zayıflatılmış olması gibi nedenleri var. Bu yeni model, 'daha güvenlikli' görüntüsü altında aslında toplumsal bağları ve kolektif yaşam imkanlarını ortadan kaldırmayı hedefliyor. Bu yönüyle, hapishane mimarisi üzerinden disiplin ve baskının yeniden tasarlanmış halidir.

"TOPLUMSAL SORUNLARA HAPİSHANE DIŞI ÇÖZÜMLER ÜRETİLMESİ ENGELLENİYOR"

Yasalarda sıkça vurgulanan 'cezaevlerinde rehabilite' kavramının pratikte bir karşılığı yoktur. Dahası, 'iyileştirme'nin özellikle siyasi mahpuslara yönelik bir disiplin ve teslim alma stratejisi olduğu açıktır. Bu nedenle yüksek güvenlikli bu hapishaneleri rehabilitasyon bağlamında değil, tecridi kurumsallaştıran ve toplumsal muhalefete gözdağı veren bir yapı olarak değerlendirmek gerekir."

Bugün Y tipi gibi yeni hapishane tiplerinin hızla inşa edilmesinin, ceza adalet sisteminin "reform" adı altında aslında daha baskıcı hale getirildiğini gösterdiğini kaydeden Eren, şunları kaydetti:

"Hapsetme kapasitesi genişletiliyor, toplumsal sorunlara hapishane dışı çözümler üretilmesi engelleniyor. Bu yalnızca kriminal politikalarla değil, siyasal iktidarın muhalif toplumsal kesimlere gözdağı verme stratejisiyle de ilgilidir. Dolayısıyla mesele, salt mimari ya da idari düzenleme değil, siyasal ve toplumsal alanın daraltılmasıdır. AKP'nin iktidara geldiği 2002 yılında mahpus sayısı 59 bindi. Şu an 400 binin üzerine çıkmış durumda. Buna AKP döneminin uygulaması olan denetimli serbestlik yükümlülerini de dahil ettiğinizde sayı 800 binin üzerine çıkıyor. Bu rakamlar yargının ve ceza infaz sisteminin nasıl bir aygıta dönüştürüldüğünü, otoriterliğin vardığı boyutları ortaya koyuyor. Yeni hapishaneleri, Osman Kavala, Selahattin Demirtaş, Ekrem İmamoğlu, Selçuk Kozağaçlı gibi isimlerle ve bu devasa hacmiyle beraber düşünmek, karşı koyuşu da bu kapsayıcılık ve kararlılıkla örmek gerek."

Kaynak: ANKA