Bursa
Açık
19.9°
Başka Gazete

Kaygılı bağlanma nedir? Neden olur?

2024.03.31 00:04 Son Güncellenme: 2024.03.31 00:06 - YAŞAM

Kaygılı bağlanma, hayatımızın ilk safhalarında, dünyaya ve ilişkilere dair temel güvenimizin şekillendiği bir dönemde kök salar. Çocuklukta, sevgi ve ilginin tutarlı olup olmadığı, duygusal ihtiyaçlarımızın karşılanıp karşılanmadığı gibi faktörler, bizi dünyaya güvenle veya sürekli bir endişe ile bakmaya itebilir.

Kaygılı bağlanma nedir? Neden olur?

Eğer çocukken duygusal ihtiyaçlarımız karşılanmazsa veya sevgiyi koşullu hissedersek, kaygılı bağlanma şeklimiz bu tohumlarla beslenir. Uzman Klinik Psikolog Aslı Kanizi kaygılı bağlanma ile ilgili önemli bilgiler verdi.

"Bu erken dönemdeki tecrübelerimiz, yetişkinlikteki ilişkilerimize de sızar. Kaygılı bağlandığımızda, sevdiklerimizin dikkatini ve onayını kazanmak için kendimizi aşırı yorabiliriz" diyen Uzman Klinik Psikolog Aslı Kanizi "Bu, yetişkin ilişkilerimizde sürekli bir onay arayışına, ayrılık korkusuna ve partnerimize karşı yoğun bir bağımlılığa yol açabilir. Ne yazık ki, bu durum, hem bireyin hem de partnerinin duygusal olarak tükenmesine sebep olabilir" dedi.

CNN Türk'te yer alan habere göre, kaygılı bağlanma ile ilgili olarak Uzman Klinik Psikolog Aslı Kanizi şunları söyledi:

Böylesine bir kaygı döngüsünden çıkmak için, öncelikle kaygılı bağlanmanın kökenlerini ve bunun ilişkilerimiz üzerindeki etkisini anlamak önemli. Ancak bu şekilde, ilişkilerimizi daha sağlam bir zeminde inşa edebiliriz. Fakat, ilişkiler ve iç dünyamız arasındaki bu karmaşık dans sadece bağlanma şekillerimizle sınırlı değil. Nesne sürekliliği kavramı, çocukluk döneminde objelerin var olup olmadığının, gözden kaybolunca bile devam edip etmediğinin anlaşılmasıyla ilgilidir. Bu, güvenli bir bağlanma geliştiren çocuklarda, sevdikleri kişilerin yokluğunda bile, bu kişilere duydukları güvenin ve bağın sürekliliğini sağlayabilir. Ancak, kaygılı bağlanan bireyler için, sevdikleri kişilerin fiziksel olarak yanlarında olmaması, bu bağın ve güvenin sorgulanmasına yol açabilir. Bu, yetişkin ilişkilerinde sürekli güvensizlik ve partnerin niyetlerini sorgulama davranışlarına dönüşebilir.

Bu nedenle, kaygıyla mücadelede ve daha sağlıklı ilişkiler kurmada, nesne sürekliliği kavramının anlaşılması ve içselleştirilmesi büyük önem taşır. Bireylerin, sevdikleri kişilerle kurdukları güven bağının, fiziksel varlıklarından bağımsız olarak devam edebileceğini fark etmeleri, ilişkilerdeki güvensizlik duygularını hafifletebilir. Sonuç olarak, kendimizi, kaygılarımızla birlikte kabul ederek ve onları anlamaya çalışarak, daha sağlıklı, daha mutlu ve daha özgün ilişkiler kurma yolunda önemli bir adım atabiliriz. Bu süreçte, kaygıyı bir düşman olarak değil, hayatımızın bir parçası olarak görüp, onunla barışık bir şekilde yaşamayı öğrenmek, en önemli derslerden biridir. Kendimizi olduğumuz gibi sevmek ve kabul etmek, kaygılarımızla mücadelede bize güç verir. Kaygı, zihnimizin ve kalbimizin derinliklerinde dolaşan bir misafir gibi, yaşamımızın her alanına, ilişkilerimizden kendimize bakış açımıza kadar sızabilir. Peki, bu derin gölgeyi nasıl aydınlığa çevirebiliriz? İlk adım, kaygının kökenlerini anlamak ve bu duygunun ilişkilerimiz üzerindeki etkilerini gözlemlemektir.