2025.09.30 11:30 Son Güncellenme: 2025.09.30 11:32 - BURSA
Bursa Teknik Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Gemi İnşaatı ve Gemi Makineleri Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Levent Bilgili, Devletlerin Yargı Yetkisi Dışında Kalan Deniz Alanlarında Deniz Biyolojik Çeşitliliğinin Korunması ve Sürdürülebilir Kullanımı Anlaşması'nın (BBNJ) yürürlüğe girmesiyle okyanusların korunması için hayati bir yasal dayanağın sağlanacağını ifade etti.
BBNJ yani Açık Denizlerde Biyoçeşitliliği Koruma Anlaşması, 19 Eylül itibarıyla 60'ıncı ülke onayına ulaştı ve 17 Ocak 2026'da taraf devletler bakımından resmen uygulanmaya başlanacak.
Anlaşma, açık denizlerde çevresel etki değerlendirmesi, yeni deniz koruma alanları oluşturulması ve genetik kaynakların adil paylaşımıyla biyolojik çeşitliliğin korunmasını sağlarken Türkiye'nin bölgesel liderlik ve mavi ekonomi alanındaki rolünü güçlendirme fırsatı da sunuyor.
"Okyanusların ve biyolojik çeşitliliğin korunması için hayati bir yasal dayanak"
Bursa Teknik Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Gemi İnşaatı ve Gemi Makineleri Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Bilgili, anlaşmanın, uluslararası hukukun boş bıraktığı bir alanı kapsadığını söyledi.
Daha önce dünya denizlerinin ulusal yetki alanlarının sadece yüzde 1'inden azının korunduğunu belirten Bilgili, "Anlaşma ile açık denizlerdeki biyolojik çeşitlilik de koruma altına alınacak. Bu nedenle yürürlüğe girmesi, okyanusların ve biyolojik çeşitliliğin korunması için hayati bir yasal dayanak sağlıyor." dedi.
Anlaşma sayesinde artık açık denizlerde de deniz koruma alanları oluşturulabileceğini vurgulayan Doç. Dr. Bilgili, denizlerdeki faaliyetlerin çevresel etkilerinin önceden değerlendirilmesini ve türlerin genetik materyallerinin adil paylaşımının güvence altına aldığını aktardı.
Levent Bilgili, "Açık denizlerde kurulacak deniz koruma alanları, nesli tehlike altındaki türlerin üreme bölgeleri ve göç yollarını, mercan resifleri ile hidrotermal bacalar gibi hassas ekosistemleri koruyarak okyanuslardaki biyolojik çeşitliliğin sürdürülebilirliğine önemli katkılar sağlayacaktır." ifadesini kullandı.
Gelişmekte olan ülkeler için anlaşmanın önemi olduğuna dikkati çeken Bilgili, şöyle devam etti:
"Anlaşma, açık deniz araştırmalarında ileri teknolojiye sahip ülkelerin gelişmekte olan ülkelere bilgi, kapasite ve teknoloji paylaşmasını sağlayarak bu ülkelerin araştırmalara katılmasını ve yeni bulgulara erişmesini mümkün kılıyor. Ayrıca, açık deniz türlerinin genetik materyalinin ilaç ve biyoteknoloji alanlarında adil paylaşımı, gelişmekte olan ülkelerin sağlık teknolojilerini iyileştirmesine ve maliyetlerini azaltmasına katkı sağlıyor."
Doç. Dr. Levent Bilgili, taraf olmayan ülkelerin açık denizlerdeki koruma alanlarını tanımaması durumunda, gemilerinin önlem almadan faaliyet gösterebileceğini ve bu nedenle hedeflenen tür ile ekosistemlerin zarar görebileceğini belirterek ayrıca, genetik bilgilerin paylaşılmaması ve kontrolün bu ülkelerde olması nedeniyle adil fayda yaklaşımı ile bölgesel güvenlik açısından riskler oluşabileceğini anlattı.
Taraf ülkelerin anlaşma hükümlerini kendi iç mevzuatlarına aktaracağını belirten Bilgili, genetik kaynak toplama gibi faaliyetler için lisanslama süreçleri, koruma alanları kuralları, çevresel etki değerlendirmesi hazırlama ve onay süreçlerinin ulusal mevzuatla düzenleneceğini kaydetti.
Bilgili, ayrıca ülkelerin kendi gemilerinin faaliyetlerini raporlayacağını ve toplanan verilerin küresel bir veri tabanında saklanacağının altını çizerek yükümlülüklerini yerine getirmeyen ülkelerin finansman ve teknoloji transferinden dışlanma veya liman kontrollerinde sıkıntılar gibi sorunlarla karşılaşabileceğini söyledi.
Türkiye bölgesel liderliğini güçlendirebilir
Türkiye'nin bu anlaşmaya taraf olmasının, bölgesel okyanus koruma stratejileri açısından fırsatlar sunduğuna dikkati çeken Bilgili, "Türkiye, bu anlaşmayla ulusal yetki alanlarında edindiği bilgi birikimini okyanus koruma stratejilerine uyarlayabilir ve özellikle mavi ekonomi başta olmak üzere bölgesel liderliğini küresel düzeyde de yansıtabilir." değerlendirmesinde bulundu.
Doğu Akdeniz ve Karadeniz'de yürütülen faaliyetlerin Türkiye'nin derin deniz araştırmaları kapasitesini artırdığını ifade eden Bilgili, bu bilgi birikiminin açık deniz alanlarında da kullanılabileceğini vurguladı.
Doç. Dr. Bilgili, açık denizlerdeki biyoçeşitliliğin Türkiye'nin biyoteknoloji çalışmalarına önemli genetik bilgiler sağlayacağına işaret ederek "Anlaşma, Paris İklim Anlaşması ve Kunming-Montreal Küresel Biyoçeşitlilik Çerçevesi kapsamındaki çalışmalara da tamamlayıcı nitelik taşıyor ve Türkiye'ye uluslararası finansman ile güvenilirlik avantajı sağlıyor." diye konuştu.
Anlaşmanın ilk toplantısının gelecek yıl yapılacağını belirten Bilgili, burada uygulama kuralları, koruma alanları, çevresel etki değerlendirmeleri ve genetik kaynak paylaşımı gibi konuların ele alınacağını ifade etti.
Levent Bilgili, sözlerini şöyle tamamladı:
"Bunu tanıyan ve destekleyen ülke sayısı arttıkça hem etkinlik alanı hem de üretilen bilgi önemli ölçüde artacaktır. Taraf olmayan ülkelerin ise bir şekilde gönüllülük esaslı olarak işbirliğine gitmeyi kabul etmesi uzun vadeli başarı açısından kritik. Şeffaf, bağımsız ve adil bir finansman dağılımının garanti altına alınarak bilimsel odaklı bir yaklaşım geliştirilmesi de uzun vadede başarı şansını artıracaktır. Faydaların mutlaka çevresel, ekonomik, sosyal çıktıları dengede tutarak hesaplanması ve sürdürülmesi gerekecektir."
- Küresel iş birliğinin güçlendirilmesi hedefleniyor
Ankara Üniversitesi Deniz Hukuku Ulusal Araştırma Merkezi (DEHUKAM) Araştırmacısı Derya Ulutürk de anlaşmanın, açık denizlerde biyolojik çeşitliliği korumak için genetik kaynakların adil paylaşımı ve çevresel değerlendirmelerle küresel iş birliğini güçlendirmeyi hedeflediğini belirtti.
Anlaşmanın uygulama alanın, kıyı devletlerinin ulusal yetki alanı dışında kalan, 200 deniz milinden sonraki, alanları kapsadığına işaret eden Ulutürk, "Anlaşma, dünya denizlerinin yüzölçümünün yaklaşık üçte ikisini ve küresel okyanuslardaki su kütlesinin yaklaşık yüzde 95'ini kapsamına alıyor. Uygulama sahası bakımından Akdeniz, Ege Denizi ve Karadeniz gibi kapalı veya yarı kapalı denizlerde alansal olarak karşılamadığı anlaşma geçerli olmuyor." dedi.
Ulutürk, anlaşmanın deniz biyoçeşitliliğinin korunması ve sürdürülebilir kullanımı açısından hayati önem taşıdığına dikkati çekerek Türkiye'nin de girişimleriyle, Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi'ne taraf olmayan devletlerin hukuki statüsünün etkilenmeyeceğinin anlaşma metninde güvence altına alındığını kaydetti.
Türkiye'nin BBNJ müzakerelerine aktif katılım sağladığını anlatan Ulutürk, "27 Eylül 2024'te anlaşmayı imzaladık. İç hukukumuzda onay süreci devam ediyor. Türkiye, anlaşmayı imzalamakla Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi'ne taraf olmama yönündeki mevcut hukuki pozisyonunu muhafaza edecek. Ayrıca ulusal yetki alanlarımızı da barındıran denizler olan Akdeniz, Ege ve Karadeniz'de egemen haklarımız ve yetkilerimiz saklıdır." ifadelerini kullandı.
Ulutürk, DEHUKAM'ın BBNJ müzakerelerinde Türkiye'nin hak ve menfaatlerinin anlaşma metnine yansıtılması amacıyla sürece katkı sağladığına ve ulusal düzeyde eşgüdüm noktası olarak görev üstlendiğine işaret ederek DEHUKAM'ın ilerleyen süreçlerde de destek vermeye devam edeceğini sözlerine ekledi.