Bursa
Açık
24.8°
Başka Gazete

Ayşe Barım ilk kez anlattı: "Gerçeği açıklayın"

2025.09.22 08:30 Son Güncellenme: 2025.09.22 08:31 - GÜNDEM

Gezi soruşturmasına dahil edilen tutuklu menajer Ayşe Barım yaşadıklarını ilk kez anlattı. Barım, "O kadar büyük bir hayal kırıklığı yaşadım ki. Burada bir de bunun yasımı yaşıyorum. Bu olayların başlangıcında sektörün içerisinde aktif olan yapımcılara gittim. 'Bir menajer bir sektörde böyle bir tekelleşme yaratamaz, gerçeğini açıklayın' diye çalmadığım kapı kalmadı" dedi.

Ayşe Barım ilk kez anlattı: "Gerçeği açıklayın"

Ayşe Barım hakkında ilk olarak 10 Ocak'ta "çalışma hürriyetinin ihlali" ve "şantaj" suçlamalarıyla soruşturma açılmış, "dizi sektöründe tekelleşmeye sebep olmakla" suçlanmıştı.

13 Ocak'ta yurt dışı çıkış yasağı getirilen barım, 24 Ocak'ta gözaltına alınırken 27 Ocak'ta ise tutuklandı.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından, Barım'ın tutuklanmasına ilişkin yapılan açıklamada, Barım'ın 29 Mayıs - 2 Haziran 2013 tarihleri arasında şirketi bünyesindeki sanatçıları Gezi Parkı olaylarına katılmaları için yönlendirdiği iddia edildi.

Barım, Gezi Parkı protestolarının "planlayıcılarından" olduğu gerekçesiyle hakkında başlatılan soruşturma kapsamında "Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme" suçundan tutuklu bulunuyor.

İLK KEZ RÖPORTAJ VERDİ

Barım, tutuklu bulunduğu süre içinde ilk kez T24'ten Cansu Çamlıbel'in sorularını yanıtladı.

İşte Ayşe Barım'ın kendisine yöneltşlen sorular ve verdiği cevaplar:

Tutuklandığından beri en çok merak edilen şey sağlığın oldu. Zira İstanbul Tabipler Odası, 6 Ağustos'ta kamuoyuna yaptığı açıklamada, 'ani ölüm riski' taşıdığına dikkat çekti. Uzun zamandır hem kalp hem de beyin hastalıklarıyla mücadele ediyorsun. Anladığım kadarıyla gelinen noktada kalpteki sorun için bir cihaz takılması gerekiyor.Sağlık sorunlarını anlatmanı rica ediyorum.

"Durumum son üç ay içerisinde gün geçtikçe kötüye gidiyor ne yazık ki. Tutuklanmamdan iki yıl önce 'hipertrofik kardiyomiopati' teşhisi konulmuştu ve aslında acilen ameliyat önerilmişti. Ben bazı kardiyologların görüşü doğrultusunda ameliyatı geciktirebilmek için ilaç ve sağlıklı yaşam koşulları ile hastalığı kontrol altına almaya çalışıyordum. Cezaevi sürecinde ne yazık ki kalp rahatsızlıklarım kontrolden çıktı. İlaçların dozajı arttırılsa da durum daha da kötüye gitti. Dört ay önce bayılmalarım başladı."

"DÖRT AYDA YEDİ KERE BAYILDIM"

Birkaç kez hücrende baygın halde bulunduğun söylendi. Kaç defa oldu bu? Bu ataklara neden olan şey nedir? Baygınlık öncesinde yaşadıklarını hatırlıyor musun? Aniden mi gelişiyor, yoksa semptomlarını önceden hissedebiliyor musun?

Dört ayda yedi kere bayıldım. Tıbbi adıyla bu durum 'senkop' olarak tanımlanıyor. Basitçe kalp kasımdaki bozulmaya bağlı olarak kanı pompalamaya çalıştığında kas daha da genişliyor ve kanın çıkış yerini daraltıyor. Bu ciddi darlıktan dolayı vücuda kan pompalanmıyor ve bayılma atakları gerçekleşiyor. Bu bahsettiğim yedi bayılmanın sonuncusunda yere düşerken kafamı çarpmışım ve revirde müşahede altına alındım.

"SAĞLIĞIM ÇOK KÖTÜ DURUMDA"

Doktorlar nasıl bir tedavi öneriyor ve bunların ne kadarı cezaevindeyken gerçekleştirilebilecek prosedürler?

"Sağlık sorunlarım yalnızca kalp hastalığı ile sınırlı değil. Beynimde 10 yıl öncesinde oluşan anevrizmaya karşı takılmış iki stent var. Son hastane raporuna göre beynimde yeni bir anevrizma daha oluşmuş ve bu yeni anevrizma mevcut iki stente çok yakın bir noktadaymış. Yani kanarsa geri dönülmesi imkânsız. Tedavi riskli olduğu için de diğer stentleri uygulayan doktorumun tedaviyi gerçekleştirmesi gerekiyor. Hatta bu işlem yapılırken açık beyin ameliyatına bile dönülebilir. Çok tehlikeli olabilecek bu ameliyatları şu durumda olmama imkân yok. Çünkü sağlığım çok kötü durumda, nefes alamıyorum, uyku apnem zorluyor. Vücudum şu an çok güçsüz olduğu için bu iki ameliyata bu şartlarda dayanabileceğini düşünmüyorum. Ayrıca bu iki ameliyat sonrası nekahet dönemini cezaevi şartlarında geçirmem imkânsız."

"TEK İSTEĞİM SAĞLIKLI YAŞAM HAKKIMIN VERİLMESİ"

Var olan hastalıklarının neden cezaevine girdikten sonra ilerlediğine dair nasıl bir izahat veriyor doktorlar?

"Kaygı bozukluğu ve oluşan panik ataklar her iki hastalığı da tetikliyormuş. Yani vücudumda bir nevi iki ayrı patlamaya hazır bomba var. Dolayısıyla da iki açıdan da yüksek ölüm riskiyle karşı karşıyayım. Bu hastalıkların sonucu olarak gelen bayılmalarımı hissetmiyorum. Sanki bir anda kalbimde elektrik kesiliyor gibi oluyor. Bunu 7 kez yaşadığım için de "Ya uyanamazsam ya geri dönemezsem" gibi bir kaygı içinde yaşıyorum sürekli. Bu kaygı içinde olmamın temel nedeni ise burada bu hastalıklara müdahale şansı yok. Kampüs hastanesinde ne nörolog ne de kardiyolog var. En yakın tam teşekkülü devlet hastanesi 1,5 saat uzaklıkta. Yani kurtulmam imkânsız. Tabi bu korku ile yaşamaya çalışmak da korkunç. Tek isteğim sağlıklı yaşam hakkımın verilmesi."

"BÜYÜK BİR ŞOK YAŞADIM, HALEN DE YAŞIYORUM"

Tutuklanma gerekçesi olarak önüne 'Türkiye Cumhuriyeti hükümeti'ni ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüse yardım etme' iddiası konulduğunda ne hissettin?

"Büyük bir şok yaşadım, halen de yaşıyorum, atlatabilmiş değilim. İlk göz altına alındığımda ne olduğunu anlayamadım. Beni bir sabaha karşı saat 05.00'te almaya geldiler beni ve gözaltına alınma gerekçesi olarak 'TCK 312. maddeyi söylediler. Ben o anda bu kanunun kapsamını dahi bilmiyordum. Bana isnat edilen suçun içeriğini ancak nezaretteki ilk avukat görüşünde öğrenebildim.

Yine de tam ne olduğunu bilmek istemedim bir süre. Ben tek başına var olmuş, kendi halinde bir kadınım. Türkiye Cumhuriyeti hükümetini 'cebren ve şiddet ile ortadan kaldırmaya' çalıştığım hangi gerekçeyle, hangi kanıtla iddia edilebilir? Bunu aklım almıyor gerçekten".

"HİÇBİR SUÇ UNSURU TESPİT EDİLMEDİ"

Sana yönelik iddiaların kökeninde senin Gezi Parkı protestolarının planlayıcılarından biri olduğun savı var. Mayıs ve haziran 2013 yılındaki protestolar sırasında Gezi Parkı'na kaç kez ve neden gittin?

"Gezi'ye sadece bir kez, basın orada olduğu için o tarihte bizimle çalışan oyuncularımın yanında bulunmak üzere gitmiştim. 15 gün sonra diziler bitince de tatile çıkmıştım. Bunların hepsi kanıtlı. Ama bana isnat edilen suçların ne kanıtı var ne tanığı. Şirkettekiler dahil tüm bilgisayarlar ve hesap giriş çıkışları incelendi, hiçbir şey bulunamadı, bulunamaz. MASAK raporuyla da sabit, hiçbir suç unsuru tespit edilmedi."

"240 GÜNDÜR BU KABUSUN İÇERİSİNDEYİM"

"Hiçbir kanıt bulunamadı, bulunamaz" kadar iddialı bir cümleyi nasıl kurabiliyorsun?

"Çünkü iddiaların hiçbirisiyle bir ilgim yok. Ben kendi halinde yaşayan, çalışan, üreten ve ülkesini seven bir kadınım. Dokuz aydır bir itibarsızlaştırma kampanyasının ve türlü iftiranın hedefinde büyük bir mağduriyet yaşıyorum. Ben hâlâ neyle suçlandığımı anlamakta dahi zorlanırken tutuklanmaya sevk edildiğimde kendimi adeta bir sis bulutunun içinde hissettim. Sesler, insanlar, kelepçe... Anlamakta o kadar zorlandım ki... Dört gün boyunca bir bodrum katında zar zor nefes alabildiğim nezaret sürecinden sonra, Çağlayan Adliyesi'nde eksi yedinci katta buz gibi bir yerde, saatler süren bekleyişte başıma gelebilecekleri düşünüp korku içinde olan bitenleri anlamaya çalışıyordum. Ne yapmıştım bilmiyordum, ama tutuklanmıştım. Sabaha karşı Silivri'deydim. Odamda bir yatak, plastik bir sandalye, masa, duvardaki yazılar ve ben baş başa kaldık. Aşina olduğum hiçbir şey yoktu. Hazırlıklı olunabilecek bir his değil bu. Meğerse evimden alındığım o sabah bir daha geri dönmeyecekmişim. 240 gündür bu kâbusun içerisindeyim."

"HALA HER GÜN NEDEN VE KİM, DİYE DÜŞÜNÜYORUM"

Sektörünüzde dolaşan bir dedikodu var. Deniyor ki; senin şirketinin temsil ettiği oyuncuların TRT kanallarındaki yapımlarda yer almasına izin vermediğin için birilerinin canını sıkmışsın ve iş buraya kadar gelmiş. Karşı karşıya olduğun durumun birilerinin kişisel husumetinden kaynaklı olabileceğini hiç düşündün mü?

"Tabii ki düşündüm ve hâlâ her gün neden ve kim, diye düşünüyorum. Ve açıkçası böyle bir duruma sebep olacak ne yapmış olabilirim, bulamıyorum. Söylediğin yorumlar bana da ulaştı. Bunun üzerine şirketteki ilgili birimden, oyuncularımızın son yıllarda TRT'de ve Tabii platformunda kaç projede rol aldıklarına bakmalarını rica ettim. Son yıllarda 28 oyuncumuz, aşağı yukarı 25 adet TRT ve Tabii projesinde rol almış. Yani bahsettiğin gibi bir algı yaratıldıysa da bizim ortaya koymuş olduğumuz rakam bunun gerçek dışı bir iddia olduğunu açıkça kanıtlıyor. TRT'nin en başarılı projelerinden Masumlar Apartmanı'nın baş rollerinden üç oyuncu bizimle çalışıyor. TRT'nin yine çok başarılı bir projesi olan Payitaht'ın başrol oyuncusu yine birlikte çalıştığımız oyuncularımızdan biri. Tabii'nin lansman projesi olan Mevlâna'nın başrol oyuncusu da yine bizimle çalışıyor. Gördüğünüz gibi iddialar doğru değil. Ayrıca şunu da eklemek isterim ki menajer sadece bir aracıdır."

"BEN BİR SEKTÖR ADINA BURADA REHİN TUTULUYORUM"

Senin oyuncular üzerindeki etkin üzerinden bir kurgu var sanki... Sen bile tutuklanabildiysen, herkesin başına her şey gelebilirdi! Yani senin başına gelenlerden korkup sinmiş olan popüler oyuncuların 19 Mart operasyonuna karşı sessiz kalacağını hesap ettiler sanki. Bu yoruma katılır mısın?

"Evet, bu da sebeplerden biri olarak gösteriliyor. Ben neymişim, ne etkiliymişim, demek istiyorum! Eğer öyleyse, o zaman ben bir sektör adına burada rehin tutuluyorum demektir. Öyleyse de gerçekten yazıklar olsun. Bir insanın hayatı ile böyle oynanabilir mi? Kim bunu yapıyor, planlıyor, gerçekleştiriyor? Benim tutukluluğumla ne elde edilecek?

Tüm sektörün benim bir lafımla hareket edeceğini düşünebilmek de başlı başına bir hayal gücü. Benim böyle bir etkim olmadığı gibi, bu sektör de böylesine kolayca güdülebilecek bir grup değil. Herkesin kendi fikri, kendi muhakemesi ve kararı var. Tümünü yok sayıp, Türkiye'ye bunca döviz getiren koca bir sektörü bir kadının güdümündeymiş gibi algılatmak da çok büyük haksızlık. Bu iddia gerçekse, o zaman ben, herkesi etkileyeceğim varsayımıyla iftiralara uğratılmış, sosyal medyada linç ettirilmiş, bir gerekçe uydurularak özgürlük hakkı elinden alınmış, ani ölüm riskine rağmen bir hücrede tutulan bir kurban mıyım? Sağlığım ve hayatım bir grup insanı korkutabilmek adına mı elimden alındı? Gerekçeli itirazlarımız hâlâ kabul edilmediğine göre demek ki görevim de henüz bitmedi? Gerçekten çok üzücü... Buna inanmak istemiyorum ben adaletin varlığına güvenmek istiyorum."

"OSMAN KAVALA İLE GEZİ'DEN ÖNCE VE SIRASINDA TANIŞMIYORDUM"

Gezi protestolarına dönersek, Osman Kavala'nın da biliyorsun organizatörlerden biri olduğu iddia ediliyor. Tutuklanma gerekçende Osman Kavala ile yoğun telefon iletişimin olduğu yazıldı. Osman Kavala ile ne zaman tanıştın ve ne için görüştün?

"Osman Kavala ile Gezi'den önce ve sırasında tanışmıyordum. Gezi'den tam bir yıl sonra yönetmen Fatih Akın vasıtasıyla tanıştım. Kendisi de zaten hatırlattığın gibi sosyal medyasından bunu teyit etti. Fatih'in 2013'te çektiği The Cut filminin dünya lansmanı 2014 Venedik Film Festivali'nde yapılacaktı. Türkiye lansmanı ise aralık 2014'te İstanbul'da olacaktı. Duvara Karşı filminden beri Fatih'in Türkiye'de tüm filmlerinin tanıtım çalışmalarını yürüttüm.

Fatih, The Cut filminin Türkiye tanıtımının Osman Kavala'nın sahibi olduğu bir mekânda yapılmasına karar vermişti. Bu nedenle Osman Kavala ile haziran 2014 ile aralık 2014 arası sadece film için görüştük. Bu da tüm HTS kayıtlarında var. Aralık 2014 tarihinden sonra da hiç görüşmedim. Bu da kayıtlarla sabit. Osman Kavala da ben tutuklandığımda bu gerçeği teyit etti."

"'GERÇEĞİNİ AÇIKLAYIN' DİYE ÇALMADIĞIM KAPI KALMADI"

Dışarıdan bir bakışla ben açıkçası meslektaşlarının ve oyuncularının sana yeterince sahip çıktığını düşünmüyorum. Bütün bu süreçte kendi sektörünü sana yönelik operasyon konusunda haddinden fazla sessiz ve tepkisiz kaldığını düşündüğün oldu mu?

"Kesinlikle ben de öyle düşünüyorum. O kadar büyük bir hayal kırıklığı yaşadım ki... Burada bir de bunun yasımı yaşıyorum. Bu olayların başlangıcında sektörün içerisinde aktif olan yapımcılara gittim. "Bir menajer bir sektörde böyle bir tekelleşme yaratamaz, gerçeğini açıklayın" diye çalmadığım kapı kalmadı. Hatırlıyorsan, her şey 26 Eylül 2024'te bir gazeteci tarafından TV sektörü üzerine yazılan bir yazıda atılan korkunç bir iftira ile başladı. O tarihte yazıyı kimse ciddiye almadı. Zaten isim kullanmadan, son derece planlı tasarlanmış, asılsız bir iddia olarak kaldı. Ancak bu yazının sadece o çirkin iftira olan kısmı 7 Ocak 2025'te sosyal medyada yeniden dolaşıma sokuldu. Sanki biri düğmeye basmışçasına, şahsım ve birlikte çalışmaktan her zaman gurur duyduğum genç, çalışkan ve başarılı bir kadın oyuncu hedef gösterildi. Magazin değeri yüksek olacak şekilde organize edilerek, kimliği belirsiz hesaplarca öncelikle oyuncusunu pazarlayan bir "mama", sonrasında sektördeki tüm başarısızlıkların müsebbibi tekelci ve şantajcı gerçek dışı bir Ayşe Barım kimliği yaratıldı. Bu itibarsızlaştırma ve dijital zorbalığın karşısında suç duyurusunda bulundum ve hukuki yollara başvurdum. Peşlerini de bırakmayacağım."

Çalıştığım birçok yapımcıya "Lütfen bir açıklama yapın, oyuncuları kimin seçtiğini, dizilerin patronunun kim olduğunu söyleyin" dedim. Ama iki yapımcı dışında -onlara gerçek tabloyu çizdikleri için teşekkür ederim- kimse karışmak istemedi. Bana sahip çıkmadılar, bunu ömrüm boyunca unutmayacağım. Korksam da benim vicdanım asla elvermezdi. Oyuncular ise destek olmaya çalıştıkça bu kimliği belirsiz trol hesaplarca linç edildiler. Sonra da beni yalnız bırakmakla suçlandılar. Ben önce tekelleşme iddiasıyla sosyal medyanın linç kültürünü acı şekilde yaşadım. On gün sonra ise bir anda bu suçlamalar aynı trol hesaplarınca Gezi provokatörlüğüne çevrildi. Sonrasını zaten biliyorsun. Düşünsenize ben 240 gündür tutukluyum. Ama bazen "Bu sessizlik, mağduriyetime yer açmış olabilir mi?" diye de düşünmeden edemiyorum.

"NEDEN BEN YALNIZLAŞTIRILIYORUM, ANLAYABİLMİŞ DEĞİLİM"

Oyunculardan seni ziyaret etmesine izin verilen oldu mu?

"Yalnızlaştırma, izolasyon ve aslında sosyal bir varlık olan insanı insandan mahrum bırakma, benim kaldığım bölümdeki cezalandırmanın bir parçası. Tutuklandığım günden beri Bakırköy Savcılığı'na ve Adalet Bakanlığı'na yapılan özel izin başvurularının hepsi reddedildi. Burada milletvekili dışında da izin alan o kadar çok kişi oldu ki neden ben yalnızlaştırılıyorum, anlayabilmiş değilim.

Oyunculardan da başvuru yapanlar reddedildi. Oyuncular ve arkadaşlarımla aylar sonra ilk defa mahkeme salonunda göz göze geldik, birbirimize baktık, birbirimizi ne kadar sevdiğimizi hissettik. Her birine ayrı ayrı teşekkür ederim orada oldukları için. Avukat kabinlerinde denk geldiğim herkese sordum ve evet onlara özel izinle ziyaretçi geliyormuş."

"DAYANILMASI ÇOK ZOR"

Sen kendi Silivri deneyimini nasıl tarif edersin, korkulduğu kadar var mı?

"Silivri deneyimimi genelleyemem çünkü Silivri Cezaevi Kampüsü'nde 10 adet cezaevi bulunuyor ve her birinin yönetimi farklı olabilir. Siyasi tutukluların hissi biraz daha farklı olabilir. Kısıtlamalar, izolasyon ve beton bir kafes içerisinde ne kadar süreceğini bilmediğin bir tutukluluk hali...

Dayanılması çok zor. Ne olursa olsun hiçbir sosyalleşmenin olmadığı yapayalnız bir hayat. Benim kaldığım 9 No'lu Kapalı Cezaevi, bazı yönleriyle daha farklı.

Burada özellikle belirtmeden geçemeyeceğim çok değerli bir ekip var. Müdürümüz, baş memurlarımız, kadın infaz koruma memurları, avukat görüşlerindeki görevliler, revir ekibi ve psikoloğumuz; bu zor ve korkutucu süreci insani ve vicdani yaklaşımlarıyla katlanılabilir hale getiriyorlar.

Bu arada yanlış anlaşılmasın, tüm kurallar yüksek güvenlikli bir cezaevine ait. Yani normal bir kapalı cezaevine göre oldukça kısıtlayıcı ve insan yaşamı açısından zorlayıcı. Ancak bu ekip, kuralları titizlikle uygularken aynı zamanda insan faktörünü de göz ardı etmeyerek son derece profesyonel bir şekilde çalışıyor. Yöneticiler, çok ağır bir yükün altına girerek burayı büyük bir disiplin ve başarıyla yönetiyor. Eğer bu ekip, 9 numaralı cezaevinin yemeğini çıkartsaydı eminim yemekler de daha sağlıklı olabilirdi."

"SAĞLIKLI YAŞAMAK HERKESİN HAKKI"

Herkesten çok kilo verdiğini duyuyoruz ki bu sadece sana özel bir durum değil. Cezaevine girenlerin çoğu aynı durumu yaşıyor. İştahınız mı kapanıyor, yoksa yemeklerin tadı mı kötü, yoksa başka bir sorun mu var?

"Cezaevinde dağıtılan yemekler gerçekten çok sağlıksız. Tabii kızacaklar olacaktır, burası otel değil cezaevi elbette. Ama lütfen unutmayın ki tutuklu da olsanız hükümlü de fark etmez sağlıklı yaşamak herkesin hakkıdır. Kendi yemeğimizi pişirmeye izin verilmediği için dağıtılan yemekleri yemeğe mecburuz ve burası çok büyük bir cezaevi. Binlerce kişiye günde iki öğün yemek çıkıyor. Kullanılan yağlar da sağlıksız. Yemekleri genellikle kaynar suyla yıkayıp yemeye çalışıyorum ama bu yöntem de çoğu zaman işe yaramıyor. Bir diyetisyen tarafından hazırlanan menüler ise anlaşılması güç derecede dengesiz. Örneğin, aynı öğünde kıymalı patates yemeği ve su böreği veriliyor. Bu koşullarda kalp ve damar sağlığımı korumam imkânsız hale geliyor. Zaten bağırsak ve mide rahatsızlıkları bu yüzden de sık duyuluyor. Kantinde de maalesef daha çok paketli ürünler bulunuyor."

"UMARIM BURADAN SAĞ ÇIKABİLİRİM"

Fatih Altaylı ile avukat görüşlerine gidip gelirken karşılaşıyormuşsunuz. Mektuplarında senin için birkaç kez "Buradan çıkabileceğine dair inancını hepten yitirmiş gibi gözüküyor" ifadesini kullanması dikkatimi çekti. Hakikaten de Silivri'den çok uzun süre çıkamayacağını düşündüğün oluyor mu?

"Gerçekten mücadeleci ve güçlü bir kadınım. Ama haksızlık karşısında düşündüğüm kadar güçlü olmadığımı burada fark ettim. Demek ki bu kasım pek gelişmemiş. İçimdeki çaresizlik her gün biraz daha büyüyor. Hayatımda hiç ağlamadığım kadar ağladım burada. Kardeşim avukat olduğu için tutuklandığım günden beri neredeyse her gün geldi ve galiba en çok ona sarılıp ağlıyorum. Benden 12 yaş küçük ve çocukluğundan beri hep ben ona ablalık yaptım. Artık o beni koruyup kollamaya çalışıyor. Annem 81 yaşında ve haftada sadece 10 dakika telefonla konuşma hakkım var. Her seferinde "Üzülme kızım, seninle gurur duyuyorum. Sen hiçbir şey yapmadın. Seni çok seviyorum" sözlerini duyduktan sonra ağlamaktan kopup gidiyoruz. O da güçlü bir kadındır. Babam beni istememiş ama annem yine de beni hayata getirme kararı almış ve ben doğduktan iki yıl sonra da annem ve babam boşanmışlar. Yani 1970'lerde tek başına büyütmüş beni annem. Hep çalışıyordu, biz de dedem ve anneannemle yaşıyorduk.

Mücadele etme ve ayakta kalma dürtüsü belki de benim genlerimde var. Ama karşımda anlayamadığım, anlamlandıramadığım ve nasıl baş edeceğimizi bilemediğim bir haksızlık var. Ne yazık ki böyle bir durumda var olmayı bilmiyorum. Mücadele etmeyi denerdim, ama sebebini bilmediğim sanki görünmez bir düşmanlık ve yok etme arzusu karşısında nasıl mücadele edilebilir, bunu inanın bilmiyorum. Ve evet, sık sık umutsuzluğa düşüyorum. Bu kâbus nasıl ne zaman sona erecek hep bunu düşünüyorum umarım buradan sağ salim çıkabilirim."

"Haftanın her akşamı ekranlarda oyuncularımızın oynadığı bir dizi var onları izliyorum, geceleri başka türlü geçmiyor"

"KAPININ ÜZERİME KİTLENMEDİĞİ BİR AN"

En çok özlediğin şey nedir?

En çok ama en çok özlediğim doyasıya sarılmak sevdiklerime. Bu gerçekten en özlediğim an. Sonrasında, dilekçe yazmadan özgürce bir şey istemek ve anında alabilmek, yemek pişirmek, müzik dinlemek... Kapının üzerime kitlenmediği bir an.

Orada alışabildiğin herhangi bir şey var mı?

Hiçbir şeye alışmadım. Yalnızca uyumlandım ve öylece duruyorum.

"BURADA ÖLMEK İSTEMİYORUM"

Bütün bu yaşadıkların da mı seni bir biçimde politize etmedi? Silivri'den çıktıktan sonra siyasetle artık daha yakından ilgilenecek olabilir misin?

"Sanatla, doğayla, hayvanlarla ilgili biriyim. Siyasetin hiçbir zaman içinde olmadım, olmayacağım. Kendini sıfırdan yetiştirmiş tek başına bir kadın olarak mesleğimle ve kendimle gurur duyuyorum. Onurumun, itibarım, bunca yıllık emeğimin, dürüstlüğümün, ülkeme bağlılığımın, sevgimin ve her şeyden önemlisi masumiyetimin bu şekilde ayaklar altta alınmasına ve yok sayılmasına razı değilim. Haksız yere atılan iftiralar sonucunda buradayım. Hayatım tehlikede olmasına rağmen her itirazım reddedildi. Ne için? Tekrar ediyorum, benim hiçbir zaman siyasi duruşum olmadı ve olmayacak. Ben sadece özgürce yaşamak istiyorum ve burada ölmek istemiyorum."